Kıbrıs’ta ırkçı saldırılar: ‘Faşizmin yükselişinde herkesin payı var’
LEFKOŞA – Kıbrıs’ın güneyinde son haftalarda mültecilere yönelik ırkçı saldırılar gündemde kalırken, Limasol olaylarının ardından Nikos Christodoulidis hükümeti ‘aşırı sağın şiddet eylemlerine karşı devlet mekanizmasının yetersiz olduğunu’ itiraf etti. Hükümetin ırkçı saldırılara ‘yetersiz’ tepki vermesi eleştirilirken, mülteciler ve uzmanlar, Avrupa’da yükselen faşizmin Kıbrıs’ta günlük yaşamın bir parçası haline geldiğini söyledi.
Lefkoşa’da yaşayan ve güvenlik endişesi nedeniyle ismini vermek istemeyen bir mülteci, sınır dışı edilme tehdidi ve ırkçı saldırılarla mücadele ettiklerini söyledi. Kıbrıs’a geldiğini anlatan 30’lu yaşlarındaki mülteci, “Bir yandan polis ve göçmenlik yetkilileri bizi her an adanın dışına gönderebiliyor. Diğer yandan ırkçılar saldırıyor. Durumumuz bu” dedi. Afrika’dan Avrupa Birliği (AB) üyesi.
Kuzey Kıbrıs üzerinden adanın güneyine geçen adam, adanın kuzeyinde “mülteci meselesini kişisel çıkar elde etmek için kullanan Türk yetkililerle karşılaştığını” belirtti. Adanın güneyinde temel insan hakları açısından sıkıntılı bir gerçeklikle karşı karşıya olduğunu belirtti. Özellikle son günlerde yaşanan ırkçı saldırılarla kaygılarının arttığını anlatan mülteci, şöyle konuştu: “Sizinle çok basit şeyleri paylaşmaktan korkuyoruz. Can güvenliğimiz adına adımı paylaşamıyorum. Korku hayatımızın bir parçası haline geldi. “
‘NEO-FAŞİZM YENİDEN CANLANDIRILDI’
‘Neo-faşizmin yeniden canlandığını’ ve milliyetçi partilerin Kıbrıs Türk karşıtı tutumu desteklediğini söyleyen devlet ve hukuk ideolojisi uzmanı Kyriakos Tziambazis, şunları söyledi: “Kıbrıs Rum toplumu aşırı milliyetçiliğin ve neo-faşizmin yeniden canlandığı bir dönemden geçiyor. Kökleri milletin geçmişine uzanan faşizm, “2003’ten sonra Kıbrıs Türklerine yönelik barikatların açılması ve saldırıların başlamasıyla bu duygular açıkça ortaya çıktı. Eğitim sistemi, kilise ve milliyetçi partiler, Kıbrıs Türk karşıtı bu tavrı destekliyor.”
Uzman, “Eski cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis’in liderliğinde neo-faşist faaliyetler gelişirken, polis ırkçı provokasyonları sıklıkla ‘münferit olaylar’ olarak değerlendirdi” dedi ve şöyle devam etti:
“Kıbrıslı Türkler saldırıya uğradığında hukuki süreçler çoğu zaman sonuçsuz kalıyor. Aşırıcı bir örgüt olan ELAM bu dönemde ortaya çıktı. Başlangıçta Altın Şafak’ın Yunanistan’daki uzantısı olmayı hedefleyen ELAM, zamanla kendi başına ayakta kaldı. Açıkça radikal faaliyetlerine rağmen, Grubun sınırlı yasal düzenlemeleri tepkiyle karşılandı ve Kıbrıs’ta köklü neo-faşist duyguları ortaya çıkardı.
Son zamanlarda Chloraka ve Limasol’da yaşanan şiddet olayları Kıbrıs Rum toplumunda alarma neden oldu. Bunlar beklenmedik olaylar değildi, aslında ELAM’ın Rum parlamentosunda yükselişi bu duyguları uzun süredir normalleştirmişti. Bu olaylarda neo-faşistler göçmenleri hedef aldı. Polisin varlığına rağmen neredeyse hiçbir işlem yapılmadı. Asıl mesele Kıbrıs Rum toplumunda demokrasi ve adaletin sürekli baltalanmasıdır. 1964 yılında yürürlüğe giren ‘Zorunlu Kanun’ hükümet otoriterliğini, ırkçılığı ve yabancı düşmanlığını teşvik ediyor. Hristodulidis, hükümetin başında olmasına rağmen bu duyguları besleyen politikalara devam ediyor. “Neo-faşizmin yükselişiyle mücadele etmek için ülkenin yetkilileri, çok ulusluluğa ve bunun gençler üzerindeki etkisine aktif bir şekilde karşı çıkmalıdır.”
‘MİLLİYETÇİ mitler teşvik ediliyor’
Dr., Kıbrıs’ta toplumlararası diyalog ve yakınlaşma alanındaki çalışmalarıyla tanınan bir insan hakları aktivistidir. Christina Valanidou, faşistlerin savunmasız göçmenleri, Kıbrıslıları ve turistleri hedef aldığı Limasol ve Chloraka’da son dönemde yaşanan şiddet olaylarını da kınadı. Valanidou, “Kökü faşizm ve ırkçılığa dayanan bu tür ideolojilerin, 1974’teki siyasi çalkantı nedeniyle mülteci krizleri ve göç nedeniyle derin yara almış bir ülke olan Kıbrıs’ta yeri yoktur.” diyen Valanidou, eğitim sistemi ve basın sektörünün insani gelişmeyi teşvik etmek için çalıştığını da sözlerine ekledi. Haklar ve evrensel idealler. Yeterince çaba göstermediği için eleştirdi:
“Adanın güneyindeki resmi müfredat demokrasi ve ırkçılığı karşılaştırıyormuş gibi görünse de, tarih dersleri ve bazı şenlikler de dahil olmak üzere günlük uygulamalar istemeden de olsa milliyetçi mitleri teşvik ediyor. Aynı şekilde, ana akım medya sıklıkla ülkenin sorunlarını eleştirerek yabancı düşmanı ve hoşgörüsüz görüşleri sürdürüyor. ” “Genellikle fakir yabancıları günah keçisi yapıyor.”
Sosyolog Anna Fragoudaki’den alıntı yapan Valanidou, ırkçılığın sosyal söylemlerde yaygın olduğuna ve bunun kendilerini ayrımcılık karşıtı olarak gören kişiler tarafından sıklıkla bilinçsizce ifade edildiğine dikkat çekti. Irkçılığa ve faşizme karşı ‘toplu toplumsal uyanış ve birleşik cephe oluşturulması’ çağrısında bulunan Valanidou, yöneticilerin eğitim politikalarını değiştirmesi, nefret söylemine son vermesi ve cezai yaptırımlar uygulaması gerektiğini belirterek, “Kıbrıs ancak tüm yönleriyle daha kapsayıcı ve daha parlak olacaktır” dedi. Bu tedbirler sayesinde vatandaşlara teşekkür ediyorum.” “Gelecek için umut verebilir.”
‘EYLEMSİZLİK VE SESSİZLİĞE KARŞI SORUMLULUK ALINMALIDIR’
Kathimerini gazetesinin Kıbrıs baskısının Genel Yayın Yönetmeni Marina Economidou da faşizmin tehlikeli sonuçlarına dikkat çekti. “Faşizmle ilgili tartışmalar devam ederken kimse bunun ciddi yansımalarını anlamıyor ve bazıları bunu tamamen görmezden gelmeyi tercih ediyor” diyen Economidou, aşırı sağın yükselişi karşısında kişisel sorumluluğun çok değerli olduğunu da sözlerine ekledi: “Faşizmle ilgili tartışmalar büyük önem taşıyor. Eylemsizliğin, sessizliğin veya faşizmi görmezden gelmenin sorumluluğunu üstlenin.” “Sorunun üzerini örtmenin veya üzerini örtmenin bir faydası yok; net bir terminoloji kullanmak hayati önem taşıyor.”
‘IRKÇILIĞLA BİRLİKTE ŞİDDET NORMALLEŞİYOR’
Economidou, mülteci haklarına ilişkin uluslararası anlaşmalara uymanın önemine dikkat çekti. Mülteci karşıtı görüşleriyle tanınan EDEK Başkanı Marinos Sizopoulos gibi isimlerin faşist açıklamalarını ‘endişe verici’ olarak nitelendiren gazeteci, şöyle konuştu: “Devletin her yabancıyı potansiyel bir tehdit veya tehdit olarak göstermesi bu perspektifi daha da şiddetlendiriyor. Sizopoulos’un tartışmalı görüşleri bugün Kıbrıs’ta pek çok kişi tarafından görülüyor.” “Kıbrıslı Rum siyasetçi de bunu paylaşıyor” dedi. Toplumun son dönemde ekilen tohumların korkunç sonuçlarıyla karşı karşıya olduğu uyarısında bulunan Economidou, Kıbrıs’ta sadece ırkçılığın değil şiddetin de normalleştiğini ifade etti.
‘KRİZ DAHA KARMAŞIK HALE GELDİ’
Kıbrıslı gazeteci Apostolos Kouroupakis şu soruyu sordu: “Kanlı ve acılı bir geçmişi olan Kıbrıs’ta toplu bir amnezi var mı?”
Thore D. Hansen’in “Bilmek İstemedik” ve “Goebbels’in Sekreteri İfşa Ediyor” adlı eserlerinden yola çıkan Kouroupakis, toplumda “aşırı sağı güçlendiren kasıtlı bir cehalet” bulunduğunu yorumladı: “Hansen’in, Hitler’in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels” Sekreteri Brunhilde Pomzel’den bahsediyor ve faşizm hayaletinin gerçekten yenilgiye uğratılmadığını açıkça ortaya koyuyor.”
Mevcut düzendeki ‘insan karşıtı’ koşullara dikkat çeken Kouroupakis, Ferdinand Bruckner’in ‘Gençlik Hastalığı’ adlı oyununa da dikkat çekerek, günlük yaşamdaki çabaların insan doğasının en karanlık yönlerini besleyebileceğini belirtti. Chloraka’daki durumu ‘düdüklü tencere’ye benzeten Kouroupakis, Kıbrıs’ta devam eden mülteci krizinin karmaşık bir hal aldığını belirterek, ‘baskı hafifletilmezse kaçınılmaz olarak patlamayla sonuçlanacak’ dedi. Bu krizden herkesin sorumlu olduğunu söyleyen Kouroupakis, kamuoyunu politikacılar ve ‘seçkinler’ tarafından öne sürülen söylemleri ve gündemi eleştirel bir şekilde değerlendirmeye ve bunlara karşı çıkmaya çağırdı.